Dökülmek..
Gözlerim daldığı anda "Dökülmek" üzerine düşündüm. Zihnimde kimin söylediğini hatırlayamadığım işin aslı nasıl bir cümle olduğunu da net hatırlamadığım bir alıntı dönüp duruyor. " Yaprak dökmek sadece ağaçlara mahsus bir eylem değil! " Kendime göre şekillendirdim mi bilmiyorum ama buna benzer bir şeydi cümle. Sonbahara mahsus bir özellikti ağaçların yaprak dökmesi ama insanların yaprak dökmesi?.."İnsan; anladığı ve anlaşıldığı insanla çiçek açar." diyor yazar,
Ve bence insan; kıymetli hissettiği yerde çiçek açar, kıymetsiz hissettiği yerde bir bir döker yapraklarını.. Ne de olsa " Yaprak dökmek sadece ağaçlara mahsus bir eylem değil! "
Bir bir döküyor muşum gibi yapraklarımı. Bir yanım bilincinde baharda tazelenebilmek için dökmem gerektiğini yapraklarımı, kışa direnmem gerektiğini... Yine de buruk bir yanı var çünkü biliyorum asla aynı yapraklar olmayacak dallarımda. Ağaç gönül koyuyor belki yaprağa kurudu diye, sen var olacaksın diye geçirdiğim kış boşuna mıydı? diyor.. Ama işte ağacın cinsinden, yaprağın yapısından böyle..
Zeytinlikte var olan incir ağacı belki de kendisini zeytin sanıyordur. Bu yüzdendir yaprakları dökülürken ki hüznü. İçinde bir yerlerde hissetse de farklı olduğunu yine de onlar gibi sanıyordur kendini. Zeytin ağaçları yaprak dökmezken kendisinin sürekli bu döngüye maruz kalması canını acıtıyordur belki. Kızıyordur da yapraklarına, gitmeseniz ne olur sanki diyordur. Gitmek zorunda mısınız? Zeytin ağacının yapraklarına baksanız, özenseniz ve kalsanız benimle hep?
...
Zeytinlikte var olan incir ağacının yaprakları hüzün doludur belki. Yorulmuşlardır her mevsim dökülüp dökülüp tekrar yeşermekten. Bir denge olsa da biz de zeytinin yaprakları gibi hep var olsak diyorlardır. Belki onlar için de zordur ağaçtan ayrılmak, bırakmak onu bir başına.. O kışın soğuğunda, yağmurunda, rüzgarında, fırtınasında... Bir başına bırakmış olmak ağacı, yaprağı da incitiyordur belki.. Gitmesem kalabilsem ne olur sanki diyordur, bir başına kalmasa.. Kıskansam zeytinin yapraklarını, tercih edebiliyor olsam ve kalmak istesem onlar gibi.. Gitmek zorunda olmasam..
Konu nasıl zeytinliğe, incir ağacına, incir yaprağına geldi bilmiyorum. Amacım teşbih yapmak falan da değil. Gerçekten çok üzülüyorum dökülen yapraklara hiçbir benzetme yapmaksızın ve üzülüyorum kendime, sonbaharı en derinlerimde hissettiğim için. Ezcümle ile üzülüyorum dökülüyor olmama, yaprak yaprak.. Zaten nasıl dökülüyormuşum gibi hissetmeye başladığımı da bilmiyor ve hatırlamıyorum. Bir anda oldu her şey. İncirin yapraklarını dökmesi bir anda değildi, belliydi o yaprakların yavaş yavaş kurumasından döküleceği. Ama ya benim? Belli miydi ansızın kuruyacağı içimdeki çiçeklerin?.. Belliydi de ben mi göremiyordum? ahh ahh .. Nasıl da dökülüyorum, yaprak yaprak..
Ama işte içimde, derinde, kuytu köşe bir yerlerde umut hep, göz kırpıyor bana. Biliyor çiçekler açacağı günün de geleceğini. Ahmet ÜMİT çok güzel özetliyor durumu. Diyor ki;
" Umudunu kesme.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder