Tek bir şey geliyordu kupa denince benim aklıma. Lakin tek yazan ben değildim bu konu üzerine. Neyi hatırlatacaktı; çayı kahveyi mi , zaferi mi, yoksa iskambil kağıtlarını mı?
Neydi "kupa" tercihlerimiz? ..
Benim kahvemdi..
Çayı yalnız içmeyi hiç sevmedim. Ama çayımı da kupada severim. Üstelik öyle sıradan 6lı-12li olanlardan değil de tekli veya ikili olanlardansa çok çok severim. Onların daha çok ruhu var gibi gelir bana. Çoklu bardak aldığında kendin dışında herkesi düşünürsün, teklide öyle mi? Keyfin nasıl isterse, gönlünden ne geçerse..
Ben çok gezen biri olmadım. Harita gibi işlenmiş bir anılar atlasım yok. Yazlık yerde yaşıyordum, üstelik memleketimizdi, aile büyüklerinin yanındaydım.. Bayramlarda seyranlarda hep bize gelindi. Ben hiç gitmedim. Bu yüzdendir ki yol anılarım çok ender. Ama hepsi de çok kıymetli..
Kırk yılın başı gidebilmişsem bir yere, neresi olursa olsun farketmeksizin, gidebilmişsem. Hemen kendime kupa satan bir yer bulurdum. Bir gece pazarı veyahut kıyıda köşede kalmış bardak satan bir yer. Gider içimi ısıtan bir şey bulmaya çalışırdım. Yengem gelir "senin kupa hastalığın var" derdi. Gülerdi, ben de gülerdim. Bir de kalem hastalığım vardı yengemin söylediği. "Sende kalem hastalığı var İlayda hepsi aynı işi yapmıyor mu? ne yapacaksın bu kadarını?" Hastalıklar ise hastalıklarımla mutluydum. Bulaşmıyordum kimseye kendi halimde mutlu mutlu yaşıyordum bu hastalığı. Kötü huylu da değildi neticede..
Yanaşırdım usuldan kupaların yanına; büyük, resimli, beyaz kupalar çekmezdi ilgimi. Bana daha çok orayı o günü hatırlatacak bir şeyler lazım olurdu. Kupayı elime aldığımda "burası şurasıydı" demek değil, "burası şu anıları yaşadığım yerdi" yi düşünmek isterdim çünkü. İçimi ısıtan bir şey bulur alırdım.
Eve dönüşte ilk işim kahve yapmak olurdu. Anın içinde anı yaşarken gözden kaçırdıklarımı düşünürdüm yeni kupamla içtiğim ilk kahvede. Nasıldı gün, nelere içten gülmüştüm, neleri geçiştirmiştim, neler dikkatimi çekmişti.. Bir sürü şey geçer giderdi o bir fincan kahvede içimden..
Şimdi dönüp bakıyorum kupalarımın bulunduğu rafa. Her birinden 1 veya 2 tane var, en en üstteler. İsteyerek kimsenin ulaşamayacağı ama biraz çabayla alınabilecek bir yerdeler.
Bir gün birileri gelip de benden habersiz o kupaların içine bir şey koymuş evde dolanırken gördüğümde içimde oluşan o öfkeyi anlatamam size. Kim o hakkı vermişti? Benim bardağımı kullanabileceklerini de nerden çıkarmışlardı? Sakinleşip en sakin ses tonumu kullanmaya çalışarak, " o bardak benim için kıymetli dikkatli ol lütfen " derdim. Bakarlardı mal mal yüzüme, bardak işte der gibi.
İçinde anılarım olduğunu bilmeden..
Bir kupanın içinde umutlarım, hayallerim, yollarım, yolculuklarım, gülmelerim, eğlenmelerim, mutluluklarım.. Ne kadar güzel şey var ise kupayı aldığım güne dair, olurdu o kupada hepsi.
Genellikle sadece kahveyi değil
Yudum yudum anıları da içerdim o kupalarda..
Bu yüzden biri kupama dokunduğunda sadece bir bardağa değil, tüm "anı" larıma da dokunmuş gibi hissederdim..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder