(Gitmek için yanıp tutuşurken bir yanım...
Diğer yanım neden böyle..
Neden böylesine sancılı gitmek?
Sanki içimde bir buhran büyüdükçe büyüyor..
Bir ben vardı bende. Gözlerinin içi gülen. Dün gece oturduk da bir kaç kadeh bir şey içtik. “Nerelerdeydin ya sen?” dedim.
“Derinlerdeydim..” dedi.
“Ne çok özlemişim seni.”dedim.
Birbirimize şefkatle gülümsedik.Şimdi de oturduk valiz hazırlıyoruz..
Bir ben vardı benim içimde, aldım yanıma.
Hüzünlerim vardı, koydum valizime.
Sancılarım,
Ağlamalarım,
Buhranlarım,
Heveslerim,
Umutlarım,
Heyecanım,
Vurdumduymaz kahkahalarım,
Hunharca mutluluklarım..
Koydum valizime...
...
Kıyıda köşede ne varsa bana dair hepsini koydum valizime. Sadece 21 yaşıma dair de değil. Ne varsa 21 yaşıma kadar. Sadece iyi olanları almadım. Acı tatlı her şeyi koydum valizime. İnanıyorum ki acılarımızı da sevinçlerimizi de sahiplenmeliyiz.. Çünkü hepsi biziz, hepsi bize dair şeyler..
Valizi kapatmaya gelince sıra nasıl da zordu. Ama bir ben vardı benim içimde. Her zaman bana yardım eden. Kapattık birlikte güzelce valizi. “Vakit tamam” dedim. “Ee hadi o zaman” dedi..
Çıktık yola. Gidiyoruz..
Sait Faik in de dediği gibi
“Götürüyorum..
Havadaki bulutu
Kovama doldurdum.
Götürüyorum...”
Bana ait ne kadar şey varsa koydum valizime.
Götürüyorum, gidiyorum..
Şarkılarda da hep bir haklılık hakim.
Kulaklığımdan yükselen sesler diyor ki,
“Tek şansım yaşamak
En sonunda bu iş olacak”
Öyle işte..
Tek şansım yaşamak. İçimdeki beni görmezden gelmeden, kucak açarak ona..
Çünkü yaşanacak bir hayat var.
Çünkü tek şansımız, YAŞAMAK..)
Tuhaf..
2023 de tam bir sene önce yazmışım bu yazıyı ve çok daha fazla bir hüzün hissetmiştim 2024 de ama o zaman bir şey yazdım mı ne yazdım hatırlamıyorum. Sadece hissettiğim hüznü, burukluğu ve gözyaşını hatırlıyorum..
Genel olarak kısa sürede insanlara alışmadığım - bağ kurmadığım söyleniyor bana. Aynı kişiler tarafından tekrar tekrar söyleniyor. Yani bu demek oluyor ki onların yanılma durumu da yüksek bir ihtimal. Ama bana bir cümle kurulduğu zaman zihnimden bunu çıkarttığımda günlük akışta kaldığımda da zihnimde ve kalbimde söylenilen sorgulanıyor ve olaya bir neden bulmadan arkaya ittiremiyorum, sürekli aklıma geliyor. Bu da bir süredir aklımı kurcalıyor. Çok fazla alışmayan, bağ kurmayan biri miyim? Sevdiğim bir arkadaşım bunu duysa "saçmalama sen her şey ile bağ kuruyorsun, sürekli duygusal bakıyorsun" der dalga geçerdi, kızardı da alttan alta. Ama bir diğer sevdiğim kişi " sen insanlara çabuk alışmıyorsun - bağ kurmuyorsun, ben öyle değilim hiç, hemen alışırım, senin yapın bu herhalde, üniversiteye geldiğinde de Çandarlı'yı özlemiyor gibiydin, hemen alıştın, mutluydun-heyecanlıydın-neşeliydin, üzülmemiştin, mesela birlikte kaldıktan sonra ben eve gidince tuhaf hissediyorum-özlüyorum söylüyorum da özledim diye sen özlemiyorsun pek.. karakterin bu herhalde.." diye söylüyor bir süredir. Tabi benim içimde hissettiklerimi pek düşünen bir insan da değil sanırım. Sürekli olarak sadece halime ve hareketlerime bakarak yorum yapıyor, yüreğime bakmıyor hiç..
Şunu söyleyebilirim ki normalde sağ beynimi kullanan biriyimdir ama bunda sanki sağ beyinim ile hareket ediyorum. Benim için neyin iyi olacağını düşünüp bununla mutlu olmak istiyorum ya da sadece üzülmek istemiyorum.. Evet arkadaşlarımı çok sevebilirim ama onlardan ayrıldıktan sonra ayrıldık ya yı düşünmek yerine onları ne kadar sevdiğimi fark etmeyi ve daha çok sevmeyi tercih ediyorum. Daha cazip geliyor bana üzülmektense sevgiye odaklanmak. Ağlamaktansa gülümsemek..
Üniversite hayatım için önemliydi, yapabilmiş olmanın mutluluğunu ve geride kalmış yanım'ın hüznü vardı içimde ama güzel olana odaklandım. Bakın yukarıdaki yazı Üniversite 2. sınıfın başlangıcında yazılmış yani 1 sene zaten evden uzakta kalmışım ama buna rağmen içimde acı bir burukluk var. Ama biraz daha derine inersem ki aslında inmesem daha iyi çünkü o derinlerde acılar var ama yine de bir kenara çekebilmek için bu düşünceyi zihnim ve kalbim ortak bir karara vararak kabullenmesi gerek.
Bugün işe gelirken bir anda ortak karar aldılar neden güzel şeye odaklanıp üzülmediğim konusunda.
Bundan yıllar yıllar öncesi tahmini 1.-2. sınıfa giderken yani ortalama 7-8 yaşlarında iken Şubat tatilinde anneannemin-annemin yanına giderdim. 1hafta orda kalmama rağmen oraya çok çok fazla alışırdım, şuan bunu yazarken bile hissedebiliyorum o zaman hissettiğim mutsuzluğu, içimden gelen sonsuz ağlama isteğini.. Annemi yılda görebildiğim süre max. 2 gün olurdu ve o 2 güne 1 yılı sığdırmaya çalışırdım. Olmazdı tabi ki sığmazdı, sığamazdı.. Sığdıramıyor oluşumun başarısızlığı, hüznü, mutsuzluğu dolardı yüreğime, gözyaşlarıma.. Sayısını unuttuğum kadar çok kez İzmir yolu boyunca ağladığım günler var benim. Bunu hep kendime haksızlık olarak gördüm. Kendime engel olamıyorum diye kızardım, çok kızardım..
Sonra güzel şeylere odaklandım. Annem ile ilgili kısımda değil elbette orda güzel bir şey yok. Ama diğer insanlarla ilgili de aynı durumu hissettiğimde güzel şeylere odaklandım. Güzel bir günün ardından eve giderken eve gitmek istemeyen, sevdiğim insanlardan ayrılmak istemeyen yanıma dedim ki; nasıl güzel bir gündü, nasıl güzel zaman geçiriyoruz, bundan keyif alıyoruz, nasıl çok seviyorum ben onları.. Bunlara odaklanmaya başladım. Güzel şeylere odaklanmak olumsuz yanları yok etmiyordu ama bir tık da olsa iyi hissettirebiliyordu. Sonra olumsuz şeylerde de bunu yapmaya başladım. Beni üzen şeylerde, yoran şeylerde, kötü hissettiren durumlarda..
Bunu yapmayı bu şekilde öğrendim işte..
Şimdi diyebilir misiniz ki "bu senin yapın herhalde" "bu senin karakterin" bu benimle ilgili bir şey değil bu hayatın bana öğrettiği bir şey.. Bazen kendimizi korumak için, daha iyi hissetmek için yollar buluyoruz kendimize. Sanıyorum ki bu da benim yöntemim.
Ve hala geçen sene yazdığım şeye inanıyorum. "Tek şansımız, YAŞAMAK" ..
Hepimizin önünde birer hayat var ve asla bu günü bir kere daha yaşayamayız. 26 Eylül 2024 ü bir kere daha yaşamayacağız, yaşayamayacağız.. Bu yüzden tüm içtenlikle söylüyorum ki, yaşamalıyız.
Bazen olmuyor biliyorum. Gerçekten biliyorum. Ama çabalıyoruz, Çabalayacağız..
Ve biz "YAŞAYACAĞIZ!" çünkü;
Çünkü tek şansımız, "YAŞAMAK"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder