Kurşun Kalem İle Yazılmış : Amsterdam,
Üniversite 2. Sınıftaydım öğretmenimiz bir şehir seçip orayı araştırıp sınıfta sunum yapmamızı istemişti. İşin garibi Türkiye'de olmamıza rağmen Türkiye'den şehir seçen öğrenci sayısı çok çok azdı. Benim seçimim Amsterdam'dı. Her zaman içimi sıcacık etmişti bu şehrin düşüncesi. Hiç düşünmemiştim seçerken. Öyle bir anda heyecanla yükseltmiştim sesimi "Amsterdam olacak benim şehrim" diye. Sesim o kadar gür çıkmıştı ki hoca duymuş gülmüş kardeşinin de orda yaşadığını söylemişti. Güzel bir şehirdi yaşanılırdı, yaşanmalıydı..
Aradan yıllar geçti. Yeni bir Ülkenin yeni bir Şehirde yaşamanın endişesi, korkusu, heyecanı, neşesi, merakı.. Her şeyi vardı üzerimde. 1 ay olmuş 2. Aya doğru evriliyordu geleli çocukluk hayallerimin şehrine. İlk ay yasal işlemlerle uğraştığım ve her şey bir anda olduğu için işlemler nihayet bittikten sonra yeni yeni idrak ediyordum yepyeni bir hayata başladığımı..
Kendime Helmersbuurt da küçücük bir ev kiralamıştım. O kadar küçüktü ki ev değil stüdyo deniyordu. 1+0 dı çünkü. Bütçem buna yetmişti. Üstelik bu şehirde ne kadar kalacağım belli de değildi. İş hayatıma biraz burda devam etmem gerektiğini gidip gidemeyeceğimi sormuştu müdürüm. "Giderim" dedim. Önünü arkasını hiç düşünmeden. Böyle biriydim çünkü biraz ben. Hesap kitap yapmayı çok severim ama olmayacak şeyler yüreğimde ağırlık oluşturduğundan pek hesaplı kitaplı da yaşamam. Birbiriyle bağlantısız gibi ama konumuz bu değil. Bir anda olmuştu her şey "giderim" dedikten sonra. Ve işte artık o hayallerimin şehri Amsterdam da bir başımayım. Korkuyorum. Lakin hep korkularımın üstüne gittim yaşamım boyunca. Sonunda da hep güzel şeyler oldu..
Amsterdam'a geleli 1 ay olmasına rağmen henüz çıkıp keyifimce dolaşma fırsatını hiç bulamadım. Sürekli koştur koşturdu işler. Ama nihayet her şey yoluna koyuldu. 2 gün sonra Türkiye'den arkadaşlarım beni ziyarete bile gelecekler. Yani o denli rayında ilerledi her şey. Dün de nihayet 1 haftadır beklediğim kargoyu teslim aldım. Bisikletim Türkiye de kalmıştı. Bisikletler Ülkesinde bir süre yaşayacak olmama rağmen bisikletsiz gelmiştim bu şehire. Her şeyin yoluna girmesini bekliyordum kargo yapmalarını istemek için. Ve nihayet girmişti ve kavuşmuştuk bisikletimle. Yeni bir bisiklet almıştım kısa süre önce. Yeni yerlerde bisiklet sürmek için taşıması kolay olduğundan katlanır bir bisiklete ihtiyaç duymuştum. Bir de çanta almıştım sığabildiği. Defterimle, kalemimle dolaşmaya bisikletim de dahil olmuştu artık..
Yirmili yaşlarımın başını hatırlıyorum da büyüdüğüm yerde ezbere bildiğim sokaklarda dön dolaş bisiklet sürmekten bıkmıştım. Bugün ise hiç bilmediğim sokaklarda çevirdim pedallarımı. Üstelik hiç acele etmeden. Hiç hız yapmadan. Sanırım ezbere ilerliyor olmak hız yapmaya teşvik ediyordu insanı. Zaten biliyordum ordaki evleri, insanları, çiçekleri, ağaçları, hayvanları, sokakları, çukurları.. Bu yüzden de sakince bakma ihtiyacı duymuyordum etrafa.
Ama bugün..
Mart'ın ilk haftası gelmiştim şimdi ise Nisan'ın ikinci haftası başlamak üzere. Bugünü kendime ayırdım ve bisikletimle şehiri dolaştım biraz. Sabah erken saatte çıktım kutu gibi küçücük evimden. Evim Vondelpark'ın hemen kuzeyinde. Evi burdan bilerek tuttum. Sakinliği seviyorum çünkü. Yeni bir Şehirde yeni insanlarla hemen içli dışlı olmak istemiyorum. Biraz tanımak istiyorum. Biraz sakin kalmak istiyorum. Evden çıkıp Vondelpark a doğru çevirdim sabahın ilk ışıklarında direksyonumu. Bu denli büyük yemyeşil bir parkta ilk defa çeviriyordum pedalları. Sakindim, mutluydum, heyecanlıydım..
Benim büyüdüğüm yerde deniz kenarları vardı. Kenarları demek de çok doğru sayılmaz aslında Ege Denizi vardı çünkü sadece. Şimdi kanalların yanında sürüyordum bisikletimi. Amsterdam büyülüyordu insanı. En çok da beni.
Lomanstraat dan geçerken öyle büyülendim ki. Tünelli bir yol en çok bu kadar güzel olabilirdi. Durdum ağaçların tüneli oluşturduğu sokağın başında sırt çantamdan fotoğraf makinemi çıkarttım ve birkaç kare çektim yüzümde kocaman gülümseme ile. Roemer Visscherstraat a vardığımda durdum ve birkaç fotoğraf çektim yine. Sanki her noktası fotoğraflamalıydı bu şehrin. Her sokağı, her Evi, her köşesi.. fotoğraf çekerek geçecekti günüm besbelli. 7 farklı ülkenin mimarisinde evler bulunan bu sokak düşündürdü beni bir hayli. Blogumda bir gün yer vermeye karar verdim bu meseleye. Müzelerin olduğu kısmı biraz hızlı pedal çevirerek geçtim diğer yerlere oranla. Çünkü arkadaşlarım geldiğinde birlikte gidecektik müzelere, biletleri almıştık o yüzden vakit kaybetmeden başka sokaklar görmek istiyordum. Negen Straatjes e geldiğimde o büyülü Amsterdam'ı biraz daha hissettim içimde. 4 kanal nasıl olur da 9 caddeyi bağlar diye düşünmüştüm geçmiş zamanda. Görmek apayrı bir keyif verdi. Kalabalık içinde varolmak istemeyen ben burada biraz varolmak istedim. Durdum küçük şirin bir cafe kestirdim gözüme ki buranın tüm kafeleri çok güzel bence. Bisikletimi katladım oturduğum masanın yan tarafına köşeye yerleştirdim ve kitledim. Bisiklet şehri olmasına rağmen bisiklet hırsızlıklarının çok olduğunu duymuştum Amsterdam da bu yüzden elbette ki tedbirli davrandım. Bir filitre kahve ve kurabiye sipariş verdim. Burada hemen her sokakta kurabiye ve kahve bulunabiliyordu bu muazzam bir şeydi bana kalırsa. Kahvemi içtim ve kurabiyemi yedim dingin bir ruh hali ile. Biraz dinlendikten sonra Jordaan'a doğru çevirdim rotamı. Karanfillerin her rengini tarlalara gitmeden bile her yerde görebiliyor olmak çok güzel, renk çümbüşü mükkemmel. Tam da mevsimiymiş Nisan, her yer rengarenk karanfil. Renk çümbüşü olan Amsterdamı daha güzel hale getiriyor bu durum. Jordaan daki sokaklara çiçek isimleri verildiğini görünce gülümsedim. Çok güzel bir detay gibi geldi bu durum bana. Bisikletimi sürmeye devam ettim. Van Stapele ye varmak ve kurabiye almak istiyordum yine. Fakat vardığımda çok kalabalık olduğunu görünce başka bir güne bırakmaya karar verdim burdan kurabiye almayı. Neredeyse Dam meydanına kadar varmışken kıyısından geçip meydana varmıyorum. Çünkü çok çok fazla insan var gibi geliyor gözüme. Damrak a doğru ilerleyip kanalın dibindeki yamuk evleri görünce biraz telaşlanmadım değil. Fakat etrafta bu kadar çok bisiklet süren insan olunca buna şaşıyor sürekli buna gülümsediğim için de telaşım çok uzun sürmüyordu. Bir patates canavarı olarak ki gerçek bir canavar, Şehirde bu kadar çok patates satan yer beni acayip mutlu hissettiriyordu. Her yerde istediğim gibi patates bulabiliyorum. Bu sefer de patates yemek için bir mola verdim. Çok güzel bir cafede sipariş verip patatesimi yanında da biramı içtim. Kanal turu yapanları izledim ve ilerki bir zamanda benim de kanal turu yapmak istediğime kesinlik getirdim.
Red Light sokağının da kıyısından geçiyorum için için salak salak sırıtarat. Amsterdam Tren istasyonuna kadar bisikletimi sürmüşken bir güne yeterince yeni yeri sığdırdığımı düşündüm. Feribotların oraya kadar gelmiş olmama ve feribotların ücretsiz olduğunu bilmeme rağmen geçmek istemedim A'dam lookout tarafına. Yoruldum biraz ve eve varmak istediğim için de eve doğru çevirdim direksyonumu. Eve dönerken kutu kadar evimde bira olmadığını hatırlayıp bir yerden bira ve yiyecek bir şeyler alıp eve girdim. Bisikletimi katlamadan eve çıkardım. Kendimin zor sığdığı evde duvarın dibine bisikletimi dayadım. Birkaç bira içip bakışarak nasıl bir gün geçirdiğimizi düşündüp gülümsedik. Sonra ise bloğuma bu yazıyı yazmaya koyuldum yanımda bisikletim, içimde neşem ile.
Sanırım artık 2 gün sonra gelecek olan arkadaşlarıma az çok Amsterdam'ı gezdirebilecek bilgiye sahibim. Ve bu iyi hissettiriyor.
Çocukluk Hayallerimin şehriydi burası benim. Bisikletler, patates, kanallar, büyülü sokaklar, bitkiler, rengarenk laleler, kanala karşı kahve ve kurabiyeler..
Benim sevdiğim her şey bir şehire toplanmış gibiydi. Bir gün gelmek isterdim hep. Bir gün burada çalışacağımı bilmeden. Yolumun Amsterdam'a düşeceğini bisikletimi burada pedallayacağımı bilmeden. Amsterdam benim için hazırlanmış bir şehirdi sanki. Tüm büyüsü ile..
Siz şimdi diyeceksiniz ki bu blog yazısının kurşun kalem ile ne ilgisi var?
Çok sevdiğim bir kitabın sonuna yazar şöyle bir not düşüyor,
" Ben size bütün bunları olup bitmiş gibi anlattım. Oysa gelecekte olacakmış gibi de anlatabilirdim. "
Yani anlatmaya çalıştığım, bu hayat benim. Yazı yazmayı kurşun kalem ile öğrendiğim günden bu yana hayatımı da kurşun kalem ile yazıyorum..
Hayaller kuruyorum baktım hoşlanmadım siliyorum ve yenilerini kuruyorum..
Çünkü silebilirim.
Sevmezsem, hoşlanmazsam, bir şeyler yolunda gitmezse..
Yolu değiştiririm, değiştirebilirim.
Kurşun kalemler silinebilir çünkü.
Bir kurşun kalemin varsa kalemliğinde,
Bu umudun da var demektir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Her Ay'a bir kitap 3: Dünyayı Bisikletle Dolaşan Çocuk
Her Ay'a bir kitap 3: Dünyayı Bisikletle Dolaşan Çocuk Güneşin doğumuna eşlik ettiğim bir günde yazayım istedim bu yazıyı. Bu yüzden ki...
-
"Bir de kuşlar var hakim bey; Her şeyin başı onlar. Onlar koyuyorlar özgürlüğü insanın aklına.." diyor yazar ve ekliyor; "Ek...
-
Gece yazmaları mı? Gece kusmaları mı? Yazmak her zaman iyi gelen şeydi bana, yüreğime.. Kendimi konuşarak ifade edebileceğimden ...
-
En uygun "an" şu an! Çocukluğumdan beri diyeceğim ama hala çocuk sayılırım (22 yaşında olmam bişi değiştirmez.) ama hangi yaşlar ...
-
Uykusuzun gecesi, Sabah ezanı okunmasına azıcık bir zaman kalmış.. Belki ben yazmayı bitirmeden okunacak. Belki okunana kadar uykusuz biri...
-
Saatlerdir önümde açık duran blog sayfasına sonunda bir şeyler yazmaya başlıyorum. Ama asıl mesele yazmaya başlamak değil, yazmayı bitirmek...
-
Son "Eylül" akşamı, Bu bir "Eylül" yazısıdır. Yayınladığımda tarih "1 Ekim" i gösterse de inanmayın sakın. Zir...
-
Günaydın diyerek başlanır mı bir yazıya? Neden başlanmasın diyor içimden bir ses. Burası benim blogum, arşivim, dünyam.. Ben neyi nasıl iste...
-
"Kaç şey paylaşılabilir bir park'la?" Bu soru gelmişti yazımızın "park" konulu olacağını söylediğinde ablam. Sahi k...
-
Sulanmayan Bahçe, Müstakil bir evde büyüdüm ben. Kendimi şanslı bulduğum ender şeylerden biridir bu. Bahçemizde ben küçükken 7 tane erik ağ...
-
Kupa rafı, Tek bir şey geliyordu kupa denince benim aklıma. Lakin tek yazan ben değildim bu konu üzerine. Neyi hatırlatacaktı; çayı kahveyi ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder