27 Ağustos 2025 Çarşamba

Hatıra Kutusu ,

Hatıra kutusu,

İçten bir dostluğumuz vardı onunla. Aramızda onlarca yaş farkı olmasına rağmen sanki aynı yaşta gibiydik. Evine her gittiğimde sevecen bir gülümseme ile açardı kapıyı. Her veda edip evden çıktığımda merdivenlerden beni göremeyinceye kadar kapıyı açık tutar sonra çok sakince kapatırdı kapıyı. Bazen kapattığını anlamazdım bile. Arkasından kapı çarpılmasından hep rahatsız olmuş hayatı boyunca, bu yüzdendir ki siz gittikten sonra kapının kapanıp kapanmadığını bile anlayamayacağınız bir yavaşlıkla kapatırdı kapıyı.

Bugün de o sıcacık gülümsemesi ile açtı kapıyı. Hemen "gel hadi kahve yapıyordum" diye içeriye çağırdı. Böyledir işte hep. Ona gitmek için bir nedene hiç gerek yoktur. Her zaman kahve yapmak ya da bir kadeh bir şeyler içmek üzeredir. Habersiz bir anda kapıda da bitsem hiç noldu demez, bir şeyler söylememi beklemez hemen içeri girmem gerektiğini söyler. Çünkü ne kahve, ne birkaç kadeh bir şeyler içmek bekletilmeye gelmez onun nazarında.

İçeri girdim. Arkamdan kapıyı kapatıp yavaş adımlarla mutfağa giderken "gel" dedi. Arkasından yürüdüm. Hareketlerinin bu denli yavaşlamasını ilk defa farkediyordum sanki. Nasıl da yavaş yavaş ilerliyorduk mutfağa.. sanki 1 saattir yürüyorduk o kısacık kolidorda ama yine de varamamıştık mutfağa.. Oysa hiç yavaş yürüyen biri olmamış gençliğinde öyle anlatırdı. O yürürken yanında yürüyenler hep biraz yavaşlamasını söylermiş öyle derdi. "Ben yavaş haraket edince yoruluyordum, çok yoruluyordum ondan" da derdi. Kimbilir ne kadar yoruluyordur şimdi mutfağa giderken..

Kahveyi yaparken mutfak masasında oturup onu izledim. Oturup o mutfakta bişiler yaparken bu masada onu izleyip aynı zamanda sohbet etmeyi çok severdim. O da bir şeyler anlatmayı severdi. Lakin bugün konuşmuyordu pek, kahve yapıyordu sadece. "Bişi mi var?" dedim. Bişi demedi. Kahveler hazır olduğunda benim kahve kupamı bana doğru uzattı sonra kendi kupasını alıp "gel" dedi. Endişelendim. Canı sıkkınsa da böyle susmaz konuşurdu genelde. Anlatırdı ne olup bittiğini, bu defa ağzından bişi çıkmıyordu.

 Kocaman kitaplığının olduğu odaya doğu yöneldi. O odayı hep çok sevdim. İçerisi muazzam ışık alıyor üstelik balkonu bile vardı, boydan boya kocaman bir kitaplık, çok büyük sayılmayacak bir masa ve sandalye, köşede duran bir sallanan koltuk hemen koltuğun yanında üstünde tütsü bulunan minik bir masa, tam köşe kısımda çok da bakım istemeyen cinste bitkiler, kitaplığın bitiminde alkollerin bulunduğu bir raf, hemen yanında bir plakçalar duvara monto edilmiş bir rafta üst üste duran plaklar, duvarlarda bazılarının ne anlama geldiğini hala bilmediğim bir şeyler..

Odanın kapısına varmamız yine o kadar uzun sürdü ki odanın her detayını gözümde canlandırabildim, ayrıca ilk elime aldığımda elimi yakan kupa sanki artık soğumuştu ve elimi yakmıyordu. Öyle uzundu o koridoru geçip odaya varma süremiz. Sonunda kapıyı yavaşça açtı. "Gel hadi" dedi. Sanki ilk defa davet ediyordu beni o odaya. Oysa onlarca kez odadaki kitaplıktan bir kitap alıp sallanan koltukta okumuşluğum vardı. Hiç itiraz etmedim. İlk defa adım atar gibi giriş yaptım odaya. Odada her şey bildiğim gibiydi tek bir farkla köşede üst üste duran ve hiçbir zaman ne olduklarını sormadığım kutuların hepsi açık bir şekilde masanın üstünde duruyordu..

İçlerinde tam ne olduklarını göremediğim küçük küçük nesneler vardı. Ben içeri girdikten sonra kapıyı kapattı. Masaya oturdu bir sigara yaktı, sigarayı o kadar uzun içine çekti ki veridiği nefeste çıkan dumanlar odayı sigara dumanıyla kaplamaya yetti. Nedense elinde hep geceleri görürdüm sigarayı, gündüzleri sigara içtiğine çok ender şahit olmuştum. Bugün onlardan biriydi saat kaçtı diye düşündüm masanın üstünde duran saate takıldı gözüm 07.00 i gösteriyordu olamazdı saatime baktım saat 09.50 ydi. Saatimdeki bakışlarımı tekrar masaya çevirdim sonra bir anda sallanan sandalyenin yanındaki kadehi, bitmiş 2 şişe şarabı, yanındaki küçük masada birkaç kutuyu ve içindeki nesneleri gördüm. Belli ki uyumadan uyanılmış bir gündü. "Gel hadi yaklaş" dedi naif bir ses tonuyla..

Masaya doğru yaklaştım. İrili ufaklı bir sürü kutu ve yine içinde İrili ufaklı bir sürü eşya. Ne olduklarını anlamadığım. Sormak ve boğmak da istemedim. Anlatmak istemese kahvemle birlikte buraya yönlendirmezdi beni diye düşündüm. Anlatmasını bekledim. Kutudaki eşyalara göz gezdirirken. Yavaş yavaş bir bir en kıymetli şeyleri eline aldı evirdi çevirdi bazen en işten gülümsedi, bazen bir şeylere sinir olmuşcasına eline alır almaz hızlıca geri kutuya koydu bazı şeyleri, bazen uzun uzun baktı sanki o anlarda o odada yalnız başıma oturuyormuşum gibi sanki o odada değilmiş gibiydi, bazen duygulandı, bazen gözyaşları süzüldü o yaşanmışlık izleriyle dolu yüzünden..

Tüm bunlar olurken ben sadece eline aldığı şeylere baktım ve kahvemi yudumladım. Eline meleğe benzer kanatlı cam bir şey aldı. Hediyelik bir eşyaya benziyordu. Sonra kırık olduğunu göstermek istercesine ikiye ayırdı meleği "Bunu" dedi "çok kıymet verdiğim birine almıştım ama benim verdiğim kıymet hiç verilmedi buna. Çok küçüktüm çok iyi niyetle almıştım sonra hediye aldığım kişi odada yokken bir anda ona çarptı gözüm, ona verilmeyen kıymet geldi aklıma avucuma aldım ve hiç farketmeden avucumda sıktım tüm gücümle, bu hale geldi. Ben getirdim" gözünden yaşlar süzüldü. Suçlu hissediyordu o an kendisini, besbelli. Elinde 2 parça melek figürü gözü kutunun içinde gezinirken bir anda gülümsedi. "Yalnız böyle şeyler yok" dedi. Elindekini itinayla bırakırken elinden. Çocuk haliyle avucundaki melek figürünü tüm gücüyle sıkıp avucunda ikiye bölünmesine izin veren çocuk şimdi tek bir çizik gelmesini bile istemeden özenle kutuya koydu elindekini..

İlkokul zamanından bişiler gösterdi, ortaokul zamanından, liseden, üniversiteden, hayatından, arkadaşlarından, sevdiklerinden... kıymet verdiği her küçük şeyden bir hevesle heyecanla bahsetti ve anlattı.
O yaşlı kadın gözlerimin önünde ilkokullu, ortaokullu, liseli, üniversiteli oldu, dost oldu, düşman oldu, aşık oldu, abla oldu, teyze oldu, kardeş oldu... 
Kutusundan ilk bahşişi çıktı, ablasının sarhoşken bira alsınlar diye çantasının en ücra köşelerinden bulup çıkarttığı paralar çıktı, yüzlerce belki binlerce ayraç, kartpostallar, fotoğraflar, magnetler, silgiler, kalemler, kurşun kovanları, çocukluk oyuncakları, dolap süsleri, sevdiği cafelerin ıslak mendilleri, sürpriz yumurta oyuncakları, ona yazılmış mektuplar notlar, doğum günü kartları, pasta süsü şemsiyeleri, bilyeler, mangala taşları, zarlar, ilkokul yakası, okul fotoğraf anahtarlıkları, kullanılmaya hiç kıyılmamış minik defterler..

O kadar çok şey çıktı ki o kutulardan..
O kadar çok yaşanmış şey..
Her birinde ayrı bir his vardı içinde. Yüzünde her an değişen duygular..
O bir köşede duran kutuların içlerinden böyle anlamlı şeyler çıkacağını aklımın ucundan bile geçirmedim hiç. Merak ettim yalan yok. Ama izinsiz hiçbir şeyi ellemezdim. Sormak da gelmedi içimden hiç. Gözlerimiz o odada arada o kutulara çarpardı. O anlatmak istemezdi bilirdim ben de sormazdım bu yüzden hiç. 6 yıldır tanıyorum onu ama sanki kendimi bildim bileli tanışıyorduk biz. Öyle bir ev hissi verir onun evi ve yüreği bana. Hep yol gösterir hep dokunurdu yüreğimin bir noktasına, bugünkü gibi. Bugün o kutularla sanki bana tüm hayatını apaçık gösterdi. Bak dedi böyle böyleydi işte gençliğim. Hep farklı bir yanı vardı onun. Tanıdığım kimseye benzemezdi o. Mutsuz, umutsuz gibi görünürdü başta sonra bişi olurdu ve dünyada ondan daha güçlü ve umutlu biri olmazdı sanki. Odaya girerkenki o kişiyi düşünüyorum da, o yavaş yaşamaya mecali kalmamış yaşlı kadını.. sanki şimdi karşımda apayrı bir insan.. Kim inanır ikisinin de aynı kişi olduğuna?
Heyecan ve hevesle sallanır sandalyenin ordaki kutulara gitti. Bazen gözleri dalsa da hepsinin içindekilerini görüp bağzılarının hikayelerine şahit olmuştum o küçük nesnelerin.

Geldiğimdeki o yavaşlıktan eser kalmamıştı. Bir anda koşar adım plakçaların yanına gitti Sezen Aksu dan bir plak seçti. Sezenciydi o, tarafı belliydi öyle derdi "Sezen'ciyim ben, tarafım belli" plağı özenle yerleştirdi plakçalara iğneyi plakla kavuşturur kavuşturmaz "kaçın kurası" çalmaya başladı. Kitaplığın hemen yanındaki kısımda duran alkollerini bir sanat eseri gibi sergilediği rafa uzattı elini "Kahven bittiyse Kavaklıdere Yakut mu içsek?" Dedi. Güldüm. Saatime baktım saat 11 i geçiyordu lakin hala şarap içmek için erken bir saat gibi geliyordu bana. "Bu saatte mi?" Dedim. "Alkolün saati mi olurmuş?" Dedi. Bir kez daha güldüm. Hızlıca mutfağa gidip kadehleri alıp ona uzattım.
"O halde" dedim.

Kadehlerden ilk yudumları içtiğimiz anda "Kaçın Kurası" yerini "Yalnızlık Senfonisi" ne bıraktı. Bana döndü bu sefer durgun bir ses tonuyla,
"Ben yıllar boyunca sevdiğim, kıymet verdiğim şeyleri hep biriktirdim bu kutularda. Hiç farketmedim 1 kutunun yetmediğini ve 2. Kutuyu aldığımı sonra 3. yü sonra 4. yü... hiç farketmedim bu kadar çoğaldığını bu kutuların. Sonra bir baktım elimde birsürü kutu.. Kutuları açmaya korktum biraz. İçinde çok sevdiğim şeyler kadar beni korkutan şeyler de vardı çünkü. Sanki kutuları açsam altından kalkamazmışım gibiydi ama bak kalktım işte. Fakat ortalık dağıldı. Çok dağıldı..
Toplamaya yardım edersin?
Değil mi?"

"Elbette toplarız. Başka kutu var mı? Dağılacak bir şey kalmasın yarına:) "
Kitapların en altında açılmamış bir kutuya gitti gözü. Şaka yapmıştım oysa. Başka açılmamış kutu çıkacağını düşünmemiştim. Hızlıca kutuya doğru yöneldi kutuyu aldı ve geldi.
"Bakma benim bu kadar dağılmış olduğuma, korkma. Çok mutluyum bu kutulardan çıkan her bir nesneyle. Onlar benim yaşanmışlıklarım. Onlar benim hayatım, anılarım,hatıralarım.. Bu kutu da senin 'hatıralarının kutusu' olsun, olur mu?"

Ne diyeceğimi bilemedim. Ne denir bilemedim. Sarılmak geçti içimden. Kocaman açtım kollarımı ve sarıldım "teşekkür ederim" dedim
"olur, olur tabiki.."

Bugün o kutular ve içindekiler arasında, bir ömür boyu biriktirdiği hayatı bana açmıştı; ve ben sadece bana hediye ettiği "hatıra kutusu" için değil benimle paylaştığı her şey için de teşekkür ettim ona o sarılmayla, o bilmeden..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Neden Olmasın Yaa?

Neden olmasın yaa? , Yorgundum esasında bugün. İçimde de bir burukluk. Okullar açılacak ya hani, insanlar gidecek bir bir.. yazlık yerde otu...